Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Çelik kurumlarımızı ziyaret ederek, Kestanepazarı öğrencileri ile bir araya geldi.
Mehmet Çelik’in Gözünde Kestanepazarı
Konuşmasına Kestanepazarı’nı anlatarak başlayan Çelik; “Kestanepazarı bir efsane kuruluş. Burada Türkiye’nin iftihar ettiği çok önemli insanlar yetişti. Burası gerçekten bir ilim müessesesi. Sizler Kestanepazarı’nda okumaktan, buranın öğrencisi olmaktan dolayı çok şanslısınız. Benim yaşlarımda, babalarınızın yaşlarındaki insanlara haftada iki vilayette konferanslar veriyorum. Verdiğim konferans onların sadece ruhunu okşuyor, hoşlarına gidiyor.Bu ülkenin ve insanlığın beklentisi sizlersiniz. Geleceği siz inşa edeceksiniz. Eğer bu yaşlarda gözünüze doğru bir gözlük takılırsa, hakikatleri o gözle görürseniz, hayat boyu çizginiz doğru devam eder.” dedi.
Çocukluğunu Anlattı
Çocukluk dönemindeki yaşadığı zorluklardan bahseden tarihçi yazar; “Ben bir imam çocuğuyum. Bundan 50 sene öncenin anlayışını düşünün. Babam köyde, medresede okumuş, şehir kültürünü çok iyi bilmeyen bir insandı. Görev münasebetiyle şehre gelmişti. Biz de o nedenle şehre geldik. İlkokulu mahallemizde okuduk. Babam bizi imam hatip okuluna gönderdi. Biz imam hatip okulunda çok başarılıydık. Bizim dönemimiz altın bir dönemdi. Ve Türkiye’yi şuan yöneten kadroya bakarsanız bizim dönemin kadroları, bizim arkadaşlarımız. Tayyip Bey ile ben yaşıtım, aynı okuldan mezunuz.
Bizim dönemimizde dindarlar köylü kabul edilirlerdi, cahil kabul edilirlerdi. Dindar olmak bir noktada cahil, fakir ve köylü olmak ile eşdeğerdi. Mesela bir sabah evde kahvaltı yapıyorduk. Annem mercimek çorbası pişirmişti. Bir tencerenin içerisinde hepimiz birlikte yiyorduk. Birden kapı çalındı. Annem alelacele yerden tepsiyi alıp mutfağa koştu ve çabuk o sofrayı bana getir dedi. Niye bu hareketi yaptı biliyor musunuz? Sabah çorba içtiğimiz için. Çorba içmek fakir ve cahillerin, köylülerin işiydi. Ekmek, zeytin ve çay ile kahvaltı etmek çağdaşlık, ilericilik demekti.” dedi ve devamında okul döneminde karşılaştığı zorluklara da değindi. İmam hatip okulunu bitirdikten sonra üniversitelerin ve ilahiyat fakültelerinin imam hatip mezunlarını almadığını söyleyen Çelik, üniversiteye veya ilahiyat fakültesine girebilmek için dışarıdan lise okuduklarını ifade etti.
Öğrencilere Mehmet Akif’in Hayatını Anlattı
Çelik sözlerini Mehmet Akif’i anlatarak sürdürdü: “Hayatını tamamen insanlığa vakfetmiş bir insan, Mehmet Akif Ersoy denildiği zaman aklınıza güçlü bir şair gelmesin. Mehmet Akif yaşayan bir Kur’an’dır. Duruşuyla, ahlakıyla, hayatında hiç taviz vermemiş bir insandır. Fakat milli mücadelede canını dişine takıp mücadele edip, ülkeyi köy köy, şehir şehir gezdi. İstiklal Marşı yazımı yapıldığında para ödülü koyacaklar diye müracaat etmedi. Sonrasında hiç kimse yazamayınca Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’inbaskısıyla İstiklal Marşı’nı yazdı. Ve o gün meclise gidecekti, istiklal Marşı açıklanacak ama Ankara çok soğuk olduğu için arkadaşının paltosunu ödünç alıp giden Akif, orada o günün parasıyla verilen 500 liralık ödülü Çocuk Esirgeme Kurumuna bağışladı. Hayatında hiçbir zaman cebinde para olmayan bir adamdı. Ve üstelik o günün kraldan çok kralcıları tarafından dışlanarak ölüm korkusuyla ülkeyi terk etmeye zorlandı. Sırf inançlı bir insan olduğu için, sırf düzgün bir insan olduğu için, yıllarca mısırda vatan, memleket hasreti çeken ve en sonunda ölümü yaklaşınca hastalanıp Türkiye’ye gelmek mecburiyetinde kaldı.
Akif, Beyoğlu’nda mısırlılar apartmanı diye bilinen apartman dairesinde kalıyor ve tedavisi orada yapılıyordu. Polis takibatından dolayı dostlarının bile ziyarete gelmeye çekindiği zamanlarda Mehmet Akif’ten kimse haber bile alamıyordu. Medya, hastalığı hakkında toplumu bilgilendirmedi.
Bir gün İstanbul Üniversitesinin kapısından üç tane genç dışarı çıkıyor. Beyazıt Camisinden geçerlerken bakıyorlar ki musalla taşında bir tabut. Başında da bir belediye zabıtası duruyor. Bunlar oradan geçerken tabutu görüyorlar ve kendi aralarında konuşuyorlar. ‘Vah vah iyi ki ölmüş, sahipsiz birisiymiş. Hiç kimsesi yok, belediye kaldırıyor cenazesini’. Diğeri de diyor ki; ‘Ne kadar fakir ki tabutunun üzerinde örtü bile yok. Allah rahmet eylesin’ diyorlar. Gençler biraz daha ilerlerken birisi diyor ki ‘Ya bu Mehmet Akif olmasın!’. Diğer arkadaşları tepkiyle yaklaşarak, ‘Travma yaşamaya başladın herhalde, olur mu Mehmet Akif sahipsiz bir şekilde olabilir mi’ dediler. Biraz daha yürüdüler ve yine Mehmet Akif olmasın diyen kişi tekrar içime şüphe düştü diyerek arkadaşlarını durduruyor ve gerçeği öğrenmek için camiye geri dönüyorlar. Zabıta memuruna ‘Allah rahmet eylesin, herhalde kimsesi yok. kimdir bu?’ diyorlar ve zabıta memuru onlara ‘Şair Mehmet Akif’ diyor. Ve bu gençler doğru İstanbul Üniversitesine giderek ortalığı ayağa kaldırıyorlar. Depodan bir bayrak bulup tabutun üzerine koyuyorlar. Bir anda bütün İstanbul’un haberi oluyor. Ve Türkiye çok cenaze gördü ama hiçbiri Mehmet Akif’in cenazesi kadar kalabalık olmadı. Bayezid’den Topkapı’ya kadar Akif’in cenazesi parmaklar üzerinde taşındı. İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin kazdıkları mezara gömüldü. Ve o mezar, mezarlığın dışında idi. Sonradan imar ile mezarlığın içine alındı, bırakmadılar. Devletin resmi görevlileri mezarlığın içinde yer vermediler İstiklal Marşı Şairine. Bu gün görünen o mezarı yine İstanbul Üniversitesi öğrencileri topladıkları harçlıkları ile yaptırdılar. Bu devletin milli şaire ayıbıdır. Sırf sizin gibi düşündüğü içindir çocuklar. Sırf sizin gibi inandığı için. Sırf kumaşı size benzediği için bunlara maruz kaldı.” dedi.
Güçlü tarih birikimiyle öğrencilerin belleklerinde iz bırakan Çelik, “Bu buluşmamız ısınma turumuz olsun, daha oynayacak maçımız var.” diyerek öğrencilere devamının olacağını belirtti.
Program sonunda Kestanepazarı Öğrenci Yetiştirme Derneği Başkanı Hasan Dayhan ve Fidan Eğitim Kurumları Derneği Başkanı M. Necati Gürsöz tarafından Prof. Dr. Mehmet Çelik’e Teşekkür Plaketi takdim edildi.
[caption id="attachment_7086" align="alignnone" width="595"]
Prof. Dr. Mehmet Çelik'e Teşekkür Plaketi Takdim Edildi[/caption]
[caption id="attachment_7087" align="alignright" width="350"]
Prof. Dr. Mehmet Çelik[/caption]
Prof. Dr. Mehmet Çelik Kimdir?
Prof. Dr. Mehmet Çelik, 1954 yılında Elazığ’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini kendi memleketinde, yükseköğrenimini Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat (Türk Dili) ve İlahiyat (İslam Felsefesi) fakültelerinde tamamladı.
1980 yılında akademik hayata başlayan Çelik, 1982-1987 yılları arasında Mor Gabriel Manastırı’nda Süryani Kilisesi, Süryani Dili ve Hristiyan İlahiyatı alanında akademik çalışmalarda bulundu. Ortaçağ İslam ve Roma-Bizans uzmanı olan Prof. Dr. Mehmet Çelik, özellikle Süryaniler, Nasturile-Keldaniler, Ermeniler ve Fener Rum Patrikliği üzerindeki çalışmalarıyla tanınmaktadır.
Yayınlanmış 13 akademik kitaba ve 100’ün üzerinde bilimsel makaleye imza atan Prof. Dr. Mehmet Çelik, son yıllarda çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanan sosyo-politik yazı ve röportajlarıyla, yurtiçi ve yurtdışında verdiği konferanslarla, Ülke TV’deki “Sıradışı” programıyla kamuoyunda ilgiyle takip edilmektedir.