DİN EĞİTİMİNİN OLMAZSA OLMAZI DİL EĞİTİMİDİR

DİN EĞİTİMİNİN OLMAZSA OLMAZI DİL EĞİTİMİDİR
Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Tahir Dayhan ile Türkiye’deki Din Eğitimi üzerine konuştuk. Yrd. Doç. Dr. Dayhan, modern çağda gençlerin zararlı akımlardan korunmasının İslam Ahlakı ile mümkün olduğunu vurguladı Kestanepazarı Öğrenci Yetiştirme Derneği’nde seminer vermeden önceki duygu ve düşünceleriniz? Buradaki öğrenci potansiyeli açısından özel bir çalışma yapma ihtiyacı duydunuz mu, herhangi bir heyecan oluştu mu? -Elbette. Kestanepazarı, merhum dedem Ahmet Dayhan’ın kuruluşunda görev aldığı, Türkiye’nin en köklü, Kur’an hafızı yetiştiren ve İslâm’a hizmet eden en önemli kurumlarından biri. Bizim de çocukluğumuzdan beri içinde olduğumuz, girip çıktığımız bir yapı burası. Böylesine seçkin ve nitelikli gençlere hitap edebilmek için onlara özel bir çalışma yapmak şart. Ben de öyle yaptım. Günümüz sosyal yaşantısında Kur’an ilmini öğrenen gençlerimizin bazen bu ilmi korumakta zorlandığını görüyoruz. Bu yollardan geçmiş biri olarak öğrencilerimizin nelere dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorsunuz? Onlara ne gibi tavsiyeleriniz olur? En Güçlü Antİvİrüs İslam Ahlakıdır -Gençlerimiz eskiye nazaran çok farklı ve çok hızlı seyreden modern bir çağa doğuyorlar. Hz. Ali Efendimiz’e nispet edilen ama aslında Sokrat’a ait olan bir söz var: “Çocuklarınızı kendi geleneklerinize göre eğitmeye kalkmayın. Zira onlar sizin zamanınızdan başka bir zamanda doğdular” şeklinde... Tabi ki zaman ve mekana göre değişmeyen, selef-i salihin’den miras aldığımız, görecelik kabul etmeyen değerlerimiz var. Bununla birlikte yeni neslin, içine doğdukları çağın teknik seviyesine uygun, sosyal yapısına hitap edebilecek bir donanım ve altyapıya sahip olması gerekiyor. Bu altyapı, ne yazık ki içerisinde çeşitli virüsleri de barındıran bir zemin. Bilgisayar sistemlerine benzetebiliriz bunu. Modern devrin her türlü virüsüne karşı bağışıklık kazanarak direnç geliştirmiş, antivirüs programlarına sahip bir eğitim biçiminden bahsediyorum. Çağın putlarına karşı direnişi, bâtıldan hakka kaçışı temsil ettiği için bir “mağara”ya benzettiğim Kestanepazarı’nın “Ashâb-ı Kehf”i çağrıştıran gençlerine bu antivirüsü yükleyecek olan hocalarımızdır. Bu yüzden Kestanepazarı yönetim ve eğitim kadrosunun üzerinde büyük bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum. İslam Medeniyeti’nin üzerine inşa edildiği tüm prensip ve esaslar, ana kaynakları ve dayanaklarıyla birlikte öğrencilere aktarılmak zorunda. İslam Ahlakı’nı ve İslâmi değerleri, onların eğitimi için en vazgeçilmez, en gelişmiş ve en güçlü bir antivirüs olarak değerlendiriyorum. Türkiye’deki din eğitimini nasıl değerlendirirsiniz? Din eğitiminde eksikler var mıdır, var ise nasıl düzeltilebilir? -Din eğitimi dediğimizde, hayatın bütün alanlarını kuşatan ve uygulanabilir bir din eğitimi faaliyetinden bahsedebilmemiz gerekiyor. Ne var ki dinin kapsamına giren her konunun tüm yönleriyle pratiğe dökülme imkanının bulunmadığı bir coğrafyada, ancak kısmî bir “öğretim”den bahsedilebilir. Bu noktada hiç değilse, genç neslin ecdadıyla dini ve kültürel bağının tam manasıyla sağlanabilmesi gerektiğini düşünüyorum. İlahiyat fakültesinden mezun bir öğrenci, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde basılmış olan ve gayet güzel bir Türkçe ile kaleme alınmış olan “Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi”ni anlayamamakta. Yıkılmış olan kültür köprülerimizi yeniden inşa edebilecek bilinçli bir neslin yetiştirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Örneğin, Güzel İzmir’imizin Kent Arşivi’ndeki Osmanlı’nın son zamanlarından kalma Türkçe gazeteleri, Kestanepazarı’nda eğitim gören gençlerimizin kolaylıkla okuyabilir duruma gelmesini beklerim. Dindar bir gençlik kadar, yakın tarihini orijinal kaynaklarından okuyarak yeniden keşfedebilecek donanımda bir gençliğin beklentisi içinde olmalıyız. Dinimizin dili olan Arapça’yı “idare edecek şekilde” değil “mükemmel” düzeyde halletmiş, bu dille hem okuyabilen, hem yazabilen, hem de konuşabilen bir nesle acilen ihtiyacımız var. Niçin? Çünkü kütüphanelerimizdeki İslam Medeniyeti tarihinin el yazma eserleri onları bekliyor da ondan. Bu medeniyet mirasının büyük bölümü Türkiye’dedir. Sadece bu fotoğraf bile gençliğe bir çağrıdır. Kültür ve medeniyetimizin hazineleri tozlu raflarda onları beklemekte. Bir medeniyetin birikimine sahip çıkabilmek için önce o medeniyetin dilini çok iyi bilmelisiniz. Kısacası Din Eğitimi’nin olmazsa olmazı, Dil Eğitimi’dir. Türkiye’nin en köklü en eski hafızlık kurumlarından olan Kestanepazarı’nda öğrencileri eğitirken hocalar en çok nelere dikkat etmelidir? -Kestanepazarı kuruluşundan bu yana ana damarı temsil eden bir kurumdur. Ana damar’dan kastımız, İslâm’ın ana caddesini teşkil eden  “Ehl-i Sünnet ve Cemaat” dediğimiz, Allah’ın Rasûlü’nün ashâbına öğrettiği ve onlardan bize intikal eden dindir. Fakat bugün bu dinin parametrelerini alt üst etmek, zedelemek, yok etmek ya da çürüterek kullanılamaz hale getirmek isteyen çevrelerin, ümmet-i Muhammed’i bölüp zayıflatmaktan başka bir işe yaramayan odakların gittikçe baskın hale geldiğini üzülerek gözlemliyoruz. Bu yüzden Kestanepazarı öğrencisinin eğitiminde ve yetiştirilme tarzında göz ardı edilmemesi gereken en önemli husus, Ehl-i Sünnet dışında kalan bid’atçi akımlara karşı gerekli düzeyde bilgi ve donanıma sahip hale getirilmeleridir. Eksen kaymasına karşı direnç gösterebilecek ve ana caddeyi dinamitlemek isteyenlere karşı mücadele verebilecek bir bilinç ve heyecan düzeyine ulaştırılmaları gerekiyor. Aksi halde, İslam’ın hassas çizgilerini çiğnemekte beis görmeyen şekilsiz bir ruh haline bürünmeleri ve dalâlete çağıran heretik akımlara kapılmaları işten bile değildir. Kestanepazarı modern çağın çetin şartları altında bünyesindeki değerli gençleri savunmasız bırakamaz. Varoluş gayesine ters davranması zaten düşünülemez. YOK EDİLMEK İSTENEN ÜÇ AİDİYETE SAHİP ÇIKACAK BİR GENÇLİK Bu ülke 15 Temmuz gibi bir kırılma noktası yaşadı. Yaşanan sürecin faillerinin sahip olduğu uğursuz ve hayırsız düşünce tarzı üç aidiyeti yok etti. Birincisi Millî ve Vatanî aidiyet; ikincisi Dinî aidiyet; üçüncüsü de Ailevî aidiyet. Bu düşünce biçimi, mensubu olan insanları bu üç hayati konuda uyuşturarak hissiz ve duyarsız hale getirdi. Kestanepazarı eğitim kurumlarından yetişecek olan gençler, 15 Temmuz’a yol açan sürecin zıddına, sözkonusu üç aidiyete hakkıyla sahip çıkabilecek manevi bir altyapıyla yetiştirilmelidir. Verdiğim seminerde de ifade ettiğim; Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in “ezberleyin ve anlamını iyice öğrenin” diyerek ümmetine öğrettiği bir dua var. “Allahım senden senin sevgini, seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine ulaştıran amellerin sevgisini istiyorum” buyuruyor o duada. Yok edilmek istenen üç aidiyete sımsıkı sarılacak ve gönlü hadis-i şerifte geçen üç muhabbet damarından beslenecek genç ve güçlü bir neslin üretimi, bu güzide kurumun değiştirilmesi teklif edilemez ana hedefi olmalıdır diyorum...  

Hafızların Yuvası Kestanepazarı

Bizi Tanıyın...
Kestanepazarı; Kurra Hafız Salih Tanrıbuyruğu Hocamız tarafından yüz yılı aşkın süre önce temeli atılmış, o günün şartlarında hedefi Allah’ın dinini öğretmek ve öğrenmek olan bir kuruluştur. Derneğimiz bugün de, bu çizgiden ayrılmadan, gelişen ve değişen şartlarda, aynı gayeyle yoluna devam etmekte, aynı heyecan ve coşkuyu yüreklerinde hissetmektedir.
Sorularınız için lütfen bizimle iletişim kurun